Sabah güneşi, tül perdelerden odanın içine usulca süzülüyordu.
Alanya’nın merkezinde, sessiz ama modern bir şehir otelinin içindeydim. Her şey yeni yıkanmış çarşafların ferah kokusuyla sarılıydı. Ne çok gösteriş vardı, ne de fazla ışık… Sadelik içindeki güven, ilk dakikadan itibaren beni rahatlattı.
Melis, kapıdan girdiğinde sanki onu yıllardır tanıyormuşum gibi hissettim.
Göz göze geldiğimizde bir şey söylemesine gerek yoktu; gözlerindeki ifade yeterince konuşkandı. “Rahat ol,” dedi gözleri. “Buradayım ve yalnızca senin için.”
Yanıma yaklaştığında vücudundan yayılan o limon kolonyası kokusu, çocukluk anılarımı çağrıştırdı. Temiz, ferah, dürüst bir varlık… Elimi tuttuğunda ise teninin yumuşaklığıyla gerçekliği aynı anda hissettim. Ne plastik bir yakınlık ne de yapay bir temas… Melis, tam olarak olması gerektiği gibiydi: doğal ve saygılı.
Konuşurken ses tonu ne aceleciydi, ne de baştan çıkarma çabasındaydı.
Nazikti. Anlayışlıydı. Dürüsttü.
Ve en güzeli: açık, net, güven veren tavrıyla kendini olduğu gibi sunuyordu.
Kondom kullanıyorum dedi.
Ses tonunda ne utanma ne çekinme vardı.
Sadece sorumluluk vardı. Saygı vardı. Karşılıklı rızaya duyulan değer vardı.
Bu tek cümle bile yetti aslında. Çünkü Melis, bir “an” yaşatmanın ötesinde; bir “değer” sunuyordu. Güvenin bile erotik bir tarafı olabileceğini ilk kez o gün fark ettim.
Kısa bir öpücük.
Yumuşak bir dokunuş.
Sonra durdu.
Gözlerimin içine bakarak “Her şey senin istediğin gibi olacak” dedi.
İşte o an, sadece arzularım değil, içimdeki tüm savunmalar çözüldü.
Güvende olmak, erotizmi daha da derin kılmıştı.